Ne Zaman Bilim?



Geçen gün bir yazı okudum, yaşamımızın ne kadarını nelere harcadığımızı konu edinen bir info-grafik içeriyordu. Grafiğe bakınca ortalama bir insan hayatının 3 ay kadarını trafikte geçirdiğini gördüm. Tabi bu İstanbul için oldukça düşük bir ortalama. 

Eğer günlük 1 saat kadar bir yol  süreniz varsa bu 22 iş günü için ayda 48 saat yapar. Yani her ay haftasonu evde oturan birisi bile 2 gün yollarda kaybediyor. Bilemiyorum, belki bu metropoller için artık doğal bir durum. İstanbul'da günlük 1 saatlik ulaşım süresi çok doğal ve bu sürenin üzerine çıkan çok insan var. 

Sorun şu, peki ne zaman bilim yapacağız. Bu yazı, yapılmayan işler için bir bahane yazısı değil elbette. İnsan isterse her işe zaman bulur. Örneğin akıllı telefonlara her gün çok düzenli olarak bir kaç saat ayırabiliyoruz. Ama biz bir şeyler yapmak istersek bile zaten kaybolan ciddi bir zaman var. Neyse, muhtemelen toplamda 1 saatlik bir yolculuk arkasından bir yorgunluk da verecektir. Üstelik dönüş saatlerinde zaten yorgun olan beden bir de İstanbul trafiğinin sıkışıklığına katlanmak zorunda. Dolayısıyla dolaylı olarak da bir zaman kaybı da var. İster bir fizik öğrencisi olsun, ister astronom ya da herhangi bir sosyal bilimler öğrencisi... Ne zaman bir probleme eğileceğiz? İstanbul'da sadece ulaşım bile önemli zamanımızı alıyor ve yanına hem beden hem de zihin yorgunluğu veriyor. Metrobüste, tramvay ya da metroda şu sıralar düşündüğüm şey bu. Bilimsel bir konu, üzerine eğilmeyi gerektirir. Düşünülen soruna bazen saatlerce odaklanmak lazım. Beni ve pek çok bilim insanı adayını bundan alıkoyacak nedenler var. Üstelik yazının bu kısmına kadar sadece birisine değindim bu sorunlardan. 

Mesela barınma problemi. Öğrencilik hayatı boyunca o kadar farklı işlerle meşgul oluyoruz ki. Kalacak düzgün bir yerle uğraşıyoruz çünkü her yıl binlerce öğrenci geliyor. Şehir, bir potansiyelim var diyor ama duymuyoruz. İşler paralel gitmiyor. Artık her ilçenin üniversitesi var. Işık kirliliğinden göremediğim yıldızların verdiği keyiften çoktan feragat etmişken tüm bunlar çok fazla değil mi?

Tüm bunlar bir çoğumuzu buraya taşıyan asıl amaçtan saptırıyor. Ben bunu, bir işi belli bir zamanı olan fakat o tüm zamanını işi yapmak için hazırlanmaya harcayan birisine benzetiyorum. Yani öğrencilik yaparken ve öğrencilik yapabilmemiz için gereken koşulları sağlarken o kadar fazla zaman kaybediyoruz ki öğrencilik yapamıyoruz. Eğer yaptığımız iş bilim ise kaybedilen zaman daha önemli. Bu sorunlar bir yerde doğal ve artık önüne geçilemeyecek düzeyde. Fakat iyileştirebilir. Ve ben bilim için İstanbul'un göbeğinden şehrin dışına gitmeyi kabul edebilirim. 


Yarın yolda giderken bir düşünün siz de lütfen. Acaba bazı önemli şeyler bir yerlerde gölgede mi kalıyor? Asıl amacımızı metroda ıskalıyor olabilir miyiz? 

Bu arada toplu taşıma da eğer kitap okuma gibi bir alışkanlığınız yoksa bilim yapabilirsiniz. Tramvayda sarsılmadan ve düşme tehlikesi geçirmeden ayakta kalmanın bir yolu var; ağırlık merkezinizin iz düşümü vücudunuzun ortasından geçmeli. Yani ayaklarımızı yeterince açarsak ağırlık merkezimizle vücdumuzun duruşu uyumlu hale gelir. Bu size bir yere tutunmadan uzun süre yolculuk etme ayrıcalığı sunar. :)

Bunun dışında araçların yolcu sıklığına göre doluluk oranlarını yıldızların kimyasıyla ilişkilendiriyorum. Ya da pencereden dışarıya bakınca göreli hızlar üzerine kafa yorabilirsiniz. Zıt yönde hareket eden iki tramvay, havada bir uçak ve yolda yürüyen insanların göreli hızlarını karşılaştırmak eğlenceli oluyor. Bazen daha komplike sistemler gözlemek bile mümkün.

Gibi gibi ... 

Bir sonraki istasyon daha hızlı geliyor bunu yapınca. Tabi görece :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Işıklı Takımyıldızı Maketi Yapalım

Türkiye'de Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Okumak

Astronom Olmak İstiyorum!

Gökbilimi Takip Edin